9 Eylül 2009 Çarşamba

eylül..

en sewdiğim mewsim eylül...
sarıdır eylülün adı bende..
sarı hep solgunlarda kullanılır belki..
kayıplarda..
gidenlerde..
yaprak dökümlerinde..
ama
sarı en cok eylüle yakısır..
sarıyı en cok eylülde sewiyorum ben..
yaprağın dökülmesini de..
yapragın kuruyup düşmesi hüzün werici belki..
ama
kuruyan yapragın çıtırdısı,
göçen kuşun kanadı en cok eylüle yakısır...
aksamları hafif esintiler,
üzerlerimize alınan uzunlar
ve
daha bi zewkle içilen caylar eylüle yakısır..
yağmur da en çok eylüle yakısır..
bu mewsimde izlemeye doyum olmaz yagmuru..
we sonrasındaki koku..
büyüleyici toprak kokusu..
belki de eylüldür tüm bunlara yakısan..
yoksa ben miyim eylüle güzellikleri yakıstıran...
en sewdiğim mewsimde..
en sewdiğim adamla..
şimdi eylülün tadı daha bi başka...

Facebook'ta Paylaş

16 Ağustos 2009 Pazar

Unutmadım.. Unutturmayacağım!!!


10 yıl önceydi..

03:02ydi akreple yelkovan..

en derin uykulardaydık..

belki de tatlı rüyalardaydık..

taa ki "O"nun buz gibi soğuk nefesini ensemizde hissedene kadar..

yataklarımızda tahta,kırık-dökük bi beşikte sallanıncaya kadar...

beşik, huzurdu belki bi bebek için ama,ölümdü huzurun türkçesi o gece için..


sarılmış, kenetlenmiştik birbirimize.. beraber aglayıp, dualar ediyorduk..

bittiğini sandık bir an.. derin bi nefes aldık..

BİTMEMİŞTİ!!

bu seferki çok daha şiddetliydi..

45saniyeydi belki ama, 45 yıldı sanki.. hatta bir ömürdü gecen zaman..

sonra yine bi durgunluk..

bu kez bitmişti gercekten de...

kıyamet günüydü sanki..

çığlıklar..

bağrışlar..

ağlamalar...

ve nihayet dışardaydık..

çıplak ayak atmıştık sokaga kendimizi..

bütün herkes, tüm mahalle dısardaydı.. her yerde korku dolu gözler...

parkta toplanıldı sonra..

el radyolarından tüyler ürpertici haberler.. olayın "sözde" bilançosu vs.....

gün biraz ağırmaya başlamıstı ardı arkası kesilmeyen artçılarla beraber...

arabaya atlayıp yol aldık sevdiklerimize gitmek için..

ama ne mümkün..

30-35 dakikalık gölcük yolunu 5-6 saatte anca alabildik..

yuvacık'ı geçtik önce...

seymendeyiz...

her yer yıkık dökük...

balkonlardan inmek için çarşaflar bağlanıp ip haline getirilmişti...

film gibydi yaşananlar.. gerçek olması hayal gücümün sınırları dahilinde değildi....

nihayet gölcük'e varabilmiştik..

caddeye girdik..

evlerin biri varsa bir diğeri yerinde yoktu..

ilerledik..

ilerledik.....

yandaki bina yerindeydi...


amcamlarınki?????


yoktu...


yerle bir olmustu bina...

çığlıklar..

ağlama sesleri duyuyorduk ama bişi yapamıyorduk...

gerçek olamayacağını düşünüyordum tüm bu olanların ama hayatın ta kendisiydi yasananlar..

cok gecmeden amcamları gördük..

iyilerdi..

bi iki sıyrık dısında bişi yoktu..

ama diğerleri....?


...........................


yaşananlar hala dün gibi, hala zihnimde en ufak ayrıntılar,hala taptaze acılar, korkular...

14 yaşında bi cocuktum o zamanlar.. gördüklerim cok fazlaydı cocuk ruhuma...

ve bu gece 03:02de 10.yılı o kabus gecenin...

büyüdüğüm gecenin...

ben unutmadım..unutmayacağım......

siz de unutmayın..

unutturmayın...!!!!


İrem...


16.08.09

4 Haziran 2009 Perşembe

Gitmek mi zor.. Kalmak mı???

Ne tuhaf bi çelişki aslında..
gitmek hiç bu kadar zor olmamıstı burdan.
her gidişi heyecanla beklerken ben, bu seferkinin bu kadar koyacağına ihtimal bile vermemiştim.
hep bu anı düşlemiştim belki de 4 senedir...
4 sene...
neler yasamadık ki bu dört senede..
ne aşklar, ne hüzünler, ne isyanlar, ne kaybedişler, ne mutluluklar, ne süprizler..
şimdi bana bunlar bitti demeyin nolur..
bilsem de ben de bittiğini, itiraf edemezken kendime.. Susun!!
gitmeye hazır değilim henüz..

sevmedim hiç bu şehri ben aslında..
hep uzaktı bana.. "bi kere denizi yok" derdim hep.
simdi görüyorum ne kadar nankörmüşüm..
hiç sevmeye calısmamısım burayı ama sevdirmiş o kendini..
ne dostluklar yasadım, ne kazıklar yedim, ne pişmanlıklar yasadım bu sehirde..
beni ben yaptı bu sehir aslında..
hayatı ögrendim..
kendi ayaklarımın üzerinde durmayı,
her gülenin aslında dost olmadıgını
ve
fırsat bulursa eger en sevdiğinin bile seni sırtından vurabileceğini öğrendim...
özlemeyi ögrendim bu sehirde..
bırakıp gittiklerimi..
bırakıp gidenleri..
özledim..
ağladım..
hiç utanmadım bu sehirde duygularımı hoyratca yasarken..
o da hiç yargılamadı beni, hor görmedi...
hiç "keşke" bıraktırmadı arkamda..
tek keşke'm biraz daha zamanım olmasını istemekti belki de..
hazır olunca gitmek..
şu sıralar son kez soluyorum havanı Bursa...
beni ben yaptın..
beni büyüttün..
tekrar görüşmek üzere..
Hoşçakal....

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Yüreğim seni çok sevdi...


yüreğim seni çok sevdi...
kitabı bitirdim... önceleri çok fazla içine giremesem de son iki gündür beni de kitabın bir kahramanı haline getirerek devam etti hikaye. kendimden bir şeyler buldum belki de. bir seçim ve bir kaybedişin hikayesini işlemişti Canan Tan. belki de yaşasaydı ancak bu kadar yalın anlatabilirdi bu hikayeyi. bazı yerlerinde çok "ben"di yazılanlar. kendimi okuyor gibiydim. Nazım'ın şiirleriyle daha da anlamlanmıstı eser gözümde. kırık dökük bir aşk hikayesi bu. herkesten bir parca var içinde muhakkak. kitabın sonundaki Ahmet Hamdi Tanpınar'ın şiiri tam yerindeydi bence :






BİR ADIN KALMALI


bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet

sen say ki
ben hiç ağlamadım
hiç ateşe tutmadım yüreğimi
geceleri, koynuma almadım ihaneti
ve say ki
bütün şiirler gözlerini
bütün şarkılar saçlarını söylemedi
hele nihavent
hele buselik hiç geçmedi fikrimden
ve hiç gitmedi
bir topak kan gibi adın
içimin nehirlerinden
evet yangın
evet salaş yalvarmanın korkusunda talan
evet kaybetmenin o zehirli buğusu
evet nisyan
evet kahrolmuş sayfaların arasında adın
sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı
bu sevda biraz nadan
biraz da hıçkırık tadı
pencere önü menekşelerinde her akşam

dağlar sonra oynadı yerinden
ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca
sen say ki
yerin dibine geçti
geçmeyesi sevdam
ve ben seni sevdiğim zaman
bu şehre yağmurlar yağdı
yani ben seni sevdiğim zaman
ayrılık kurşun kadar ağır
gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın
yine de bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet
beni affet
Kaybetmek için erken, sevmek için çok geç

7 Mayıs 2009 Perşembe

♥ Anneler Günün Kutlu Olsun Annecim ♥


Ne büyük bir tanrısallık aslında annelik. insandan insan yaratmak. Allah'ın biz insanlara, kadınlara bahşettiği en büyük olgu belki de.. kendinden parça yaratmak ve onun gün be gün büyüdüğünü, senden
bir şeyler kaptığını görmek ne büyük mutluluktur kimbilir. bu yüzden belki annlerin ayaklarının altı cennettir derler. bir nevi yaratan statüsünde olduklarından.

Tüm anneler için bu tanımlama kullanılır genelde : MELEK...
söylene söylene anlamını yitrmiş gibi gözükse de o kadar derin manalar taşıyor ki bu sözcük içinde..
melek; yani mecazi anlamda uysal, istekleri yerine getiren gibi bir anlamı olan kelime..
böyle söylenince ne kadar yavan..
oysa ki düşününce, benim annem bir melek..
ama bu tanımlamadaki gibi bir melek değil o. çok daha farklı, ihtişamlı, kelimelerin kifayetsiz, sözcüklerin anlamını yitirip ancak susarak anlatabildikleri türden bir melek..
ne zorluklar çekerek bizi bu yaşlarımıza kadar getiren. bize bakan, koruyan, kollayan..

Zor zanaat şu annelik.. hiç gözükmez ama zorlukları karşı taraftan. yaşayan bilir tüm zorluğunu. yaşamadım ben henüz elbette. ama annemde yaşadım, annemle yaşadım. zorluğu yüzündeki çizgilerde gördüm ben.

belki zaman zaman çok kızdırdık isyan ettirdik ama her zaman canıydık biz onun. 3 kardeş de eşittik gözünde. birimize bir şey olsa onunda canı yanardı bilirdim. söylemez ama yaşatırdı annem. çoğunlukla susardı zaten o da, benim gibi.. ya da ben onun gibi..
ona mı çekmiştim acaba?
belki de..
bazen de çok konuşurdu. söylenirdi daha doğrusu. yok yere uzatırdı ve yanlış anlaşılmalardan tartışmalar doğardı. ne gereksizdi oysa ki. ne gerek vardı kırmaya, kırılmaya..
biz de çok kırdık aslında. farketmeden ama.
ve sen yine sustun anne, yine içine attın belki de sessiz sessiz ağladın.
ben de sen gibi...

Bu hem bir özür hem de teşekkür yazısı oldu sana.. yaşattığımız ya da yaşattığım tüm kalp kırıkları, hatalarım, günahlarım için beni affet annecim. ve her daim hata da yapsam yanımda olup destek verdiğin için de sonsuz teşekkürler.

sen benim en tatlı kuRABİYEmsin.. Anneler Günün Kutlu Olsun Annecim...! (şimdiden)

minikkuş'un..

7 Mayıs 2009 01:30
BURSA

5 Mayıs 2009 Salı

Babalar günün kutlu olsun Babacım!!!


küçücüktüm daha..
işten gelişini beklerdim balkonda..
köşeyi dönerdin ve kocaman bir gülümseme yayılırdı dudaklarımda..
eli boş gelmezdin çoğunlukla..
illa bişiler olurdu bize aldıgın..
severdin bize böyle sürprizler yapmayı.. bizi mutlu etmeyi..
senden ögrendik insanları mutlu etmenin yollarını aslında.. sen kazıdın bizim hamurumuza..
her haftasonu mc donald's partilerimiz olurdu bir de..
cocuk mensü ve yanında hediyeler..
sonra ilk sinemaya gidişimizi hatırlıyorum..
yine senle yasadım bu ilki.. senden ögrendim..
tas devri'ydi film..
zaten çizgi filmini de cok severdim..
sende severdin bizimle oturup cizgi film izlemeyi..
aslında sen kazandırdın belkide bize bu güzel alışkanlıklarımızı..
bir gelenek haline getirdin yılbası hediyelerini mesela..
dogumgünlerini saymıyorum bile..
öylesine yaptıgın sürprizlerdendi yine o org'u alışın.. ve calmasını ögrettiğin "böyle kaş, böyle göz.. kimde var, kimdeeee var..."
sabah aksam kafalarını şişirdim etrafın ama sonunda çalabildim, tam ögrettiği gibi..
sonra kendimde cıkarttım baska parcaları..
ne modaydı o zamanlar "bir şarkısın sen ömür boyu sürecek...."
ben calardım yukardan servet teyze eşlik ederdi melodime..
ablama aldıgın patenler vardı bir de..
kimsede yokken daha, birçok seyin hevesini almıştık bile biz..
şanslı cocuklardık..
o zamanlar az kaymadık o patenlerle evimizin balkonunda..
ne sıcak bir yuvaydı bizimkisi aslında..
sonra o talihsiz an..
kaderimizi değiştiren karanlık bir ağustos* gecesi..
hala hatırladıkca tüylerimi ürperten..
kalbimin ağzımdan cıkacakmıs gibi hissetmeme neden olan..
en korktugum, en korktugumuz anlardan..
ama yine beraberdik..
beraberce geldik üstesinden..
birlikte aştık korkularımızı..
daha da baglandık birbirimize..
kaybetmeden hemde..
sonra senin hastalığın...
ikinci bir deprem etkisi yaratmıstı bende..
cok korkmustum bizi bırakıp gitmenden..
ama sen güçlüsün..
sen babam oldugun için bunun da üstesinden geldin..
ve sen kazandın o yarışı da..
aslında mantıklı düşünseydim -ama o zaman pek mantığım işlemiyordu- bunu kazanabileceğini bilebilirdim..
ve bos yere korkmazdım..
çünkü bilirdim ki bizi bi basımıza bırakıp bi yere gitmezdin sen..
gitmedin de..
şükürler olsun ki bizimlesin..
daha koca bir ömrümüz var bizim birlikte babacığım...

08.01.09
Bursa