deneme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
deneme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Ağustos 2012 Pazar

o şimdi Asker!



en çok ne koyuyor biliyor musunuz :

- giysilerini
- ayakkabılarını,
- anahtarını,
- cüzdanını,
- telefonunu
öylece bırakıp gidiyor ya hani...

işte devam eden hayatın en koyu durağanlığı, o terliklerin ayaktan son çıkışındaki haliyle durmasında dank ediyor..
her nefesi birlikte aldığın, can'ından olan yanında yok ya hani, işte en beteri de o...


17 Temmuz 2012 Salı


kendimi dökmeyeli ne kadar da zaman oldu..
içime akıttıklarım beni korkutuyor artık.
yüreğim çok uzun zamandır çok fazla acıyor.
boğazımda oturmuş olan yumru mesken edinmiş gibi kendine oraları..

çok değişik heyecanlar yaşarken çapraşık bir yolda bulmak ne menem bir duygudur bilir misiniz?
ben acı öğrendim.
acıyı öğrendim.
ben çok kısa bir sürede acı bir şekilde büyüdüm,
büyütüldüm.

kırgın olduklarım aslında bilseler ne kolay geçecek kırgınlığım.
bilseler nasıl hemen iyileşeceğim.
ve bilseler nasıl cocuk ruhuma hemen geri dönebileceğim.
ama bilmediler.
ve ben büyüdüm.

son zamanlarda çok çirkinim.
mutlu kadın güzeldir çünkü.
ve ben çok mutsuzum çünkü...

14 Nisan 2010 Çarşamba

takıntı..saplantı..çalıntı.. bulantı.. TI

hepimizin takıntıları vardır sanırım..
batıl inançlardan tutun da, çok manasız gibi gözüken ama sizin için bir anlam taşıyan hal ve tavırlar...
benim de var takıntılarım tabii..
ama burda açığa vurma niyetinde değilim elbette :)
bi hastalık boyutuna gelmedikçe zararı olmadıgını düşünüyorum..
takıntılı olmak da bi tarz meselesi neticede :):)
bir de saplantı boyutu var işin..
o boyutu da yaşamışlığım var malesef...
birine, bir olaya, bir duruma karşı saplantılık..
korkunç..
kendinizi kollayın kollayabildiğiniz gibi..
yoksa cok acı çekersiniz.
çok canınız yanar..
(tecrübe konuşuyor burda herhalde..)
bundan 7-8 sene önceydi sanırım..
saplantısı oldugum "şey"in..
ve o "şey"in umrunda olmayışım'ın...
sonra yaşanılan sancılı dönemlerin..
kabus gibi..
her an aklında..
bişi yapıyorsun ve acaba o "şey" diye aklından bir saniye olsun çıkmıyor..
belki kıyas yapıyorsun etrafla..
onla yaşıyorsun içinde.. alabildiğine..
ama onsuzsun aslında ölümüne..
benimki çok uzun sürmüştü..
2 yılımı vermişimdir nerden baksan..
ve kendimi heba etmişim şimdi bakınca..
kendimden olmuşum..
sonuç?
tabiki elde kalan; içi boş, yuvarlak, kocaman bi SIFIR..
sonra çalınan yıllarımız => çalınTI
sonra bulanan beyinlerimiz => bulanTI
sonra saplanan kalplerimiz => saplanTI
eşittir TAKINTI...

2 Nisan 2010 Cuma

zinciri kopuk salıncak misali..

beni şaşırtmayı severdi..
sürprizler yapmayı..
mutlu etmeyi..
akşam 6da işten cıkıp (İstanbul'dan) Bursaya gelir ve yalnızca beni 10dk. görüp geri dönerdi mesela..
büyük heyecandı..
büyük sürprizdi..
sevdiğim şeylere dikkat etmiş olurdu ve gelirken getirirdi Cicibebemi, Domates Çorbamı ve Earl Grey'imi...
haber vermezdi hiç geleceğinden..
pat diye karsımda bulurdum onu..
heyecanlanırdım..
mor adayı göstermişti bana..
en sevdiğim renk olan mor ve huzur dolu bir ada..
oraya gidicektik birlikte..
sözü vardı..
kivi yiyecektik sonra orda..
cok severim cünkü onu da...

bi keresinde İK zirvesi vardı ve görevliydim..
hastaydım ama görevliydim..
orda olmak zorundaydım..
ama heran birinin üzerine kusabilirdim..
müthiş bir mide bulantım vardı..
keyifsizdim..
saat ilerliyordu..
akşam üzeri 3-4 gibiydi..
bizim standımızın karsısında biri durmus beni izliyordu..
inanamadım..
karsımdaydı..
yine bir süpriz..
ve midem bulnaıyor diye aldıgı tuzlu cubuk..
(adetimdir, midem bulanırsa illaki yerim =) )
bir kez daha etkilemişti beni..
şu iki yıl içinde büyük sürprizler yapmıstı..
ta ki elde edene kadar..
hep böyle oluyor sanırım..
bir şeyi elde edene kadar çabalıyorsun, elde ettinmiydi bitiyor senin için önemi..
nasılsa cepte diyorsun "o"nun için..
ve her şey monotonlaşmaya başlıyor..
durağanlaşıyor..
heyecanını yitiriyor..
bir ilişkide heyecan olmazsa aşk da olmaz..
hani demişti ya kürşat abimiz "salıncakta sallanır gibi hissediyorsan aşıksın".
bizim salıncagımızın zincirleri kopmustu belki de..
üstelik saygısızca..
beklenmedik biçimde..
aniden..
bir birikimdi belki kimbilir...
ama çabalamadı..
çabalamadım..
çabalamadık..
BİTTİK.....
şimdi ruhum zinciri kopmuş salıncak misali..
devrik devrik sallanıyor...

19 Şubat 2010 Cuma

bendeki sen kim?

kimsin sen?
hayatımda kapladıgın alan ne kadar?
ya da sıfatın ne bendeki?
çok kişi var hayatımda belki..
belki bir o kadar lüzumsuz kimisi..
belki de sadece kuru bir gürültü..

herkesin bir adı var bende..
sunarken "seni" bi başkasına : "dersaneden", "okuldan", "patenden", "liseden", ... vs.sindir.

bir de kalıba sokamadıklarım var asıl..
benim için en mühimleri..
ordan-burdan diye kategorize edemediklerim..
hayatımın her bi'şeyi olanlar..
toplasan 5'i bulmaz sayıları ama "en"dir, "can"dır bende onlar..
diğerleri gibi anlık haveslerle soluyup tükettiklerim değildir.
ya da ne bileyim işte hayatımdaki her şeyden haberi olanlardır..
mesela sadece doğumgünümü kutlayan arkadaşlarım değildir onlar.
doğumgünümü benimle yaşayanlardır.
mutluluğumu pekiştirenlerdir.
ya da hüznümü benimle paylaşan, gözyaşıma gözyaşını katanlardır.
diğerleriyse gelip geçicidir..
varlıkları bir şey katmadıgı gibi yoklukları koymayanlardır..
bir adı kalır geriye, sanı coktan yitip gitmiştir...
peki sen..
sen kimsin bende?

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Yüreğim seni çok sevdi...


yüreğim seni çok sevdi...
kitabı bitirdim... önceleri çok fazla içine giremesem de son iki gündür beni de kitabın bir kahramanı haline getirerek devam etti hikaye. kendimden bir şeyler buldum belki de. bir seçim ve bir kaybedişin hikayesini işlemişti Canan Tan. belki de yaşasaydı ancak bu kadar yalın anlatabilirdi bu hikayeyi. bazı yerlerinde çok "ben"di yazılanlar. kendimi okuyor gibiydim. Nazım'ın şiirleriyle daha da anlamlanmıstı eser gözümde. kırık dökük bir aşk hikayesi bu. herkesten bir parca var içinde muhakkak. kitabın sonundaki Ahmet Hamdi Tanpınar'ın şiiri tam yerindeydi bence :






BİR ADIN KALMALI


bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet

sen say ki
ben hiç ağlamadım
hiç ateşe tutmadım yüreğimi
geceleri, koynuma almadım ihaneti
ve say ki
bütün şiirler gözlerini
bütün şarkılar saçlarını söylemedi
hele nihavent
hele buselik hiç geçmedi fikrimden
ve hiç gitmedi
bir topak kan gibi adın
içimin nehirlerinden
evet yangın
evet salaş yalvarmanın korkusunda talan
evet kaybetmenin o zehirli buğusu
evet nisyan
evet kahrolmuş sayfaların arasında adın
sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı
bu sevda biraz nadan
biraz da hıçkırık tadı
pencere önü menekşelerinde her akşam

dağlar sonra oynadı yerinden
ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca
sen say ki
yerin dibine geçti
geçmeyesi sevdam
ve ben seni sevdiğim zaman
bu şehre yağmurlar yağdı
yani ben seni sevdiğim zaman
ayrılık kurşun kadar ağır
gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın
yine de bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet
beni affet
Kaybetmek için erken, sevmek için çok geç

7 Mayıs 2009 Perşembe

♥ Anneler Günün Kutlu Olsun Annecim ♥


Ne büyük bir tanrısallık aslında annelik. insandan insan yaratmak. Allah'ın biz insanlara, kadınlara bahşettiği en büyük olgu belki de.. kendinden parça yaratmak ve onun gün be gün büyüdüğünü, senden
bir şeyler kaptığını görmek ne büyük mutluluktur kimbilir. bu yüzden belki annlerin ayaklarının altı cennettir derler. bir nevi yaratan statüsünde olduklarından.

Tüm anneler için bu tanımlama kullanılır genelde : MELEK...
söylene söylene anlamını yitrmiş gibi gözükse de o kadar derin manalar taşıyor ki bu sözcük içinde..
melek; yani mecazi anlamda uysal, istekleri yerine getiren gibi bir anlamı olan kelime..
böyle söylenince ne kadar yavan..
oysa ki düşününce, benim annem bir melek..
ama bu tanımlamadaki gibi bir melek değil o. çok daha farklı, ihtişamlı, kelimelerin kifayetsiz, sözcüklerin anlamını yitirip ancak susarak anlatabildikleri türden bir melek..
ne zorluklar çekerek bizi bu yaşlarımıza kadar getiren. bize bakan, koruyan, kollayan..

Zor zanaat şu annelik.. hiç gözükmez ama zorlukları karşı taraftan. yaşayan bilir tüm zorluğunu. yaşamadım ben henüz elbette. ama annemde yaşadım, annemle yaşadım. zorluğu yüzündeki çizgilerde gördüm ben.

belki zaman zaman çok kızdırdık isyan ettirdik ama her zaman canıydık biz onun. 3 kardeş de eşittik gözünde. birimize bir şey olsa onunda canı yanardı bilirdim. söylemez ama yaşatırdı annem. çoğunlukla susardı zaten o da, benim gibi.. ya da ben onun gibi..
ona mı çekmiştim acaba?
belki de..
bazen de çok konuşurdu. söylenirdi daha doğrusu. yok yere uzatırdı ve yanlış anlaşılmalardan tartışmalar doğardı. ne gereksizdi oysa ki. ne gerek vardı kırmaya, kırılmaya..
biz de çok kırdık aslında. farketmeden ama.
ve sen yine sustun anne, yine içine attın belki de sessiz sessiz ağladın.
ben de sen gibi...

Bu hem bir özür hem de teşekkür yazısı oldu sana.. yaşattığımız ya da yaşattığım tüm kalp kırıkları, hatalarım, günahlarım için beni affet annecim. ve her daim hata da yapsam yanımda olup destek verdiğin için de sonsuz teşekkürler.

sen benim en tatlı kuRABİYEmsin.. Anneler Günün Kutlu Olsun Annecim...! (şimdiden)

minikkuş'un..

7 Mayıs 2009 01:30
BURSA

5 Mayıs 2009 Salı

Babalar günün kutlu olsun Babacım!!!


küçücüktüm daha..
işten gelişini beklerdim balkonda..
köşeyi dönerdin ve kocaman bir gülümseme yayılırdı dudaklarımda..
eli boş gelmezdin çoğunlukla..
illa bişiler olurdu bize aldıgın..
severdin bize böyle sürprizler yapmayı.. bizi mutlu etmeyi..
senden ögrendik insanları mutlu etmenin yollarını aslında.. sen kazıdın bizim hamurumuza..
her haftasonu mc donald's partilerimiz olurdu bir de..
cocuk mensü ve yanında hediyeler..
sonra ilk sinemaya gidişimizi hatırlıyorum..
yine senle yasadım bu ilki.. senden ögrendim..
tas devri'ydi film..
zaten çizgi filmini de cok severdim..
sende severdin bizimle oturup cizgi film izlemeyi..
aslında sen kazandırdın belkide bize bu güzel alışkanlıklarımızı..
bir gelenek haline getirdin yılbası hediyelerini mesela..
dogumgünlerini saymıyorum bile..
öylesine yaptıgın sürprizlerdendi yine o org'u alışın.. ve calmasını ögrettiğin "böyle kaş, böyle göz.. kimde var, kimdeeee var..."
sabah aksam kafalarını şişirdim etrafın ama sonunda çalabildim, tam ögrettiği gibi..
sonra kendimde cıkarttım baska parcaları..
ne modaydı o zamanlar "bir şarkısın sen ömür boyu sürecek...."
ben calardım yukardan servet teyze eşlik ederdi melodime..
ablama aldıgın patenler vardı bir de..
kimsede yokken daha, birçok seyin hevesini almıştık bile biz..
şanslı cocuklardık..
o zamanlar az kaymadık o patenlerle evimizin balkonunda..
ne sıcak bir yuvaydı bizimkisi aslında..
sonra o talihsiz an..
kaderimizi değiştiren karanlık bir ağustos* gecesi..
hala hatırladıkca tüylerimi ürperten..
kalbimin ağzımdan cıkacakmıs gibi hissetmeme neden olan..
en korktugum, en korktugumuz anlardan..
ama yine beraberdik..
beraberce geldik üstesinden..
birlikte aştık korkularımızı..
daha da baglandık birbirimize..
kaybetmeden hemde..
sonra senin hastalığın...
ikinci bir deprem etkisi yaratmıstı bende..
cok korkmustum bizi bırakıp gitmenden..
ama sen güçlüsün..
sen babam oldugun için bunun da üstesinden geldin..
ve sen kazandın o yarışı da..
aslında mantıklı düşünseydim -ama o zaman pek mantığım işlemiyordu- bunu kazanabileceğini bilebilirdim..
ve bos yere korkmazdım..
çünkü bilirdim ki bizi bi basımıza bırakıp bi yere gitmezdin sen..
gitmedin de..
şükürler olsun ki bizimlesin..
daha koca bir ömrümüz var bizim birlikte babacığım...

08.01.09
Bursa

15 Nisan 2009 Çarşamba

Sessizliğim...


Sessiz çığlığımdın sen benim..
Adını içime haykırdığım,gözyaşlarımı içime akıttığım..
Canımı hep yaktığın ama hiç bırakamadığım...
Sessiz hıçkırıklarımdın,
boğazımı düğümleyen...
Merdivenlerdeki sessiz ayak seslerim...
Trenin sessiz düdüğü
ve
garın biletsiz yolcusu...
Sessiz kalp kırıklığımdın sen benim,
Hiç bir zaman yapıştıramadığım...
Parçaları toparladığım
ama
yapıştıramadığım...
Eksik parçamdın sen benim...
şimdi kalp yarım,
ben yarım...
Tek umudumsa;

YARIN....

14.08.08

9 Nisan 2009 Perşembe

benim günüm-doğumgünüm...


benim günüm bugün..
ve yagmur da bana,
benim için aglıyor bugün..
belki de benim yerime,
benim akıtamadıklarımı..
biliyorsun ne çok severim yagmuru..
nedeni belki de
benim gibi aglamayı diğerlerinden gizlemeyecek kadar cesur olması..
ama ortak yanımızda var..
ikimiz de sessiz sessiz aglıyoruz..
benim günüm bugün..
ama ben evde yalnızım..
yağmur yağıyor Bursada..
benim havam, benim yagmurum..
ama ben yalnızım..
seni bekledim aslında..
gelmeyeceğini bile bile..
bi umuttu işte..
kendimi onunla kandırdm belki de..
kendim için süsleniyorm dedim,
bugün benim günüm diye..
ama sanaydı bütün süsüm püsüm
gelirsin belki diye..
biliyorum gelmiceksin..
ama umuyorum işte..
çünkü bilioyorsun ben
"nefes aldıgım sürece umucam"
öyle demişti ya cicero..
ne cok severim dimi felsefeyi..
bilirsin bu cümleyi de cok severim..

kapalı bi kutuyum aslında ben kimi zaman
hatta belki de coğu zaman
ama ben kendime bile açık olamadım ki hiç bi zaman..
bir tek onlar biliyor beni, benden iyi..
onlarla dökülüyor tüm içimdekiler..
onlarla aglıyorum en cok..
onlarla yasıyorum hatıralarımı..
iyi ki varsınız kağıdım,kalemim
ve iyi ki varız..
iyi ki doğmusum ben
ama
keşke bu kadar yalnız olmasaydı bugünüm,
doğumgünüm....
benim günüm....


14.01.09 - 17:17
BURSA

8 Nisan 2009 Çarşamba

Sonbahar


Alışık olduğum bi sonbahar degil bu seferki.
ne yapraklar,ağaçlar eskisi gibi güz
ne de bulutlar ıslak.
henüz giyemedi bu mevsim giysisini üzerine
oysa ne çok yakışırdı sarılar,hakiler.
kıskanırdı onu böyle gören haziran...
nisan....
en şıklarıydı aralarında eylül.
ama o da yaşayamadı bu kez baharını.
onunda sonu gelmişti belki de...
hatta belki asırlardır adında saklıyordu bu baharını.
"son"baharını.

15-ekim-08
01:31 -Bursa